24 Nisan 2007 Salı

NİÇİN OKUMUYORUZ?

Okumak, düşünmek ve fikir üretmek” , insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliktir. Bu itibarla, kitabın ve kitap okumanın önemi konusunda fazla söz söylemeyi lüzumsuz sayıyorum.
“Okuma alışkanlığı” olmayan bir toplum oluşumuz konusunda hemen her kes müttefiktir. Kanaatimce bunun çeşitli sebepleri var... Bunların en önemlisi, “kitapların tanınmaması” sebebiyle “kitap okumanın önemi”nin yeterince kavranamamasıdır.
Ülkemizde yerli-yabancı yüzbin’in üzerinde kitap basılmaktadır. Bunların bir kısmı tamamen ticari amaçlı ve “vitrin süsleyen” türden kitaplardır. Ayrıca bunlar, çoğu zaman, muhtevasını taşımadıkları isimlerle basılmakta ve konuya vakıf olmayan ve kitabı satın almadan içeriğini tahkik etme imkanı olmayan okuyucuları cazip isimleriyle yanıltmaktadırlar. Böylece insanlarımız, kendilerine hiç faydası olmayan kitapları satın almış olmaktadırlar. Tersi de söz konusudur: Yani muhtevası çok mükemmel ve gerçekten faydalı olan bir kitap, muhtevasına uygun bir isimle bastırılmadığı için çoğu zaman bilinmemekte ve layık olduğu ilgiyi görememektedir. Buna rağmen, bir çok konuda, ciddi ve gerçekten okunmaya değer kitaplar da yazılmıştır. Bu durumda çıkar yol, önce mevcut kitaplar arasından çok iyi bir seçim yapmak ve gerçekten okunmaya değer kitapları bulmak, sonra da insanlarımızın bu gibi kitapları tanıyabilecekleri bir zemin hazırlamaktır. Bu başarılabildiği taktirde “okumayan toplum” olmaktan kurtulacağız. Nitekim, “okuma oranının düşüklüğü”ne rağmen, ayakları yere basan ciddi ve bilimsel kitapların, yine de tahmin edilenin üstünde satması bir tek şeyin ifadesidir: İnsanlarımız, kendisine faydalı olacağına inandığı kitapları bulduğu zaman alıp okumaktadır.
Okumayan bir toplum oluşumuzun diğer bir sebebi de, içinde yaşadığımız sistemin bize empoze ettiği “hayat tarzı” içinde “okumanın, düşünmenin ve fikir üretme”nin yerinin olmamasıdır... Başka şeylerin yeri var: Para kazanmak, şöhret olmak, köşeyi dönmek gibi. İnsanlar –adeta- şunu diyorlar: Niçin kitap okuyayım? Kitaplar bana para kazandırıp benim sosyal ve ekonomik düzeyimi yükseltmeme yarayacak mı?
...Evet...Bütün bunları yenmenin bir yolu var: Kitabın, okumanın, düşünmenin ve fikir üretmenin önemini insanlara anlatabilmek... Bunu becerebildiğimiz taktirde, herkes, kendisinin kitaba ihtiyacı olduğunu kabul edecektir...Sözgelimi; tamamen bilek gücüne dayanan işler yapan bir insan dahi, kendi branşıyla ilgili, daha önce başkaları tarafından yazılmış olan kitapları okuduğu zaman kendi işini daha iyi yapacak ve daha fazla para kazanacaktır; İş hayatının içinde olan bir müteşebbis, kendisinden önceki insanların iş dünyası ile ilgili tecrübelerini okuduğunda, işinde daha başarılı olacaktır...vs.
Okuyucuyu kitaplarla buluşturmanın günümüzdeki en etkin ve kolay yolunun kitap tanıtımı ve eleştirisi olduğunu düşünüyorum…
Ne yazık ki, gazetelerde olsun, televizyonlarda olsun kitap tanıtımı ve tenkidini hakkıyla yapan sayfalar veya programlar yoktur...Piyasaya yeni çıkan kitapları tanıtan bazı dergiler var; ama, bu asla yeterli değildir.
Şu anda yayın hayatına devam etmeyen “Polemik” dergisi bu işi yapmaya çalışıyordu. Ama, adıyla mütenasip olarak bu dergide yer alan tenkitler bazen polemiğe dönüşüyordu. Bir ara, ZAMAN gazetesinde Selim ÇORAKLI, “Kitabî Kritik” adı altında bunu yapıyordu; fakat nedense bu sayfa daha sonra devam etmedi.
Kitap tanıtımına yazarlar cephesinden baktığımızda konunun önemi daha da iyi anlaşılacaktır: Atalarımız, “marifet iltifata tabidir” demişler...Beş yıl, on yıl, hatta yıllarca bin bir zorluk, sıkıntı ve teknik eksiklikler içinde bir eser meydana getiren bir insanın kitabı, kimse tarafından okunmaz, tanıtılmaz ve tavsiye edilmezse ve yazar, yazdıklarının bu toplumda bir şeye tekabül etmediği duygusuna kapılmaya başlarsa, bu insan niye yeni bir kitap yazsın?
İşte kitap tanıtımı ve eleştirisinin, hem bu insanlara karşı olan vefa borcumuzu ödemek, hem de haddini bilmeyen ve haddini aşanlara hadlerini bilmeleri gerektiğini hatırlatmak açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Toplum olarak bugün yaşadığımız siyasi, ekonomik ve kültürel problemlerin ve keşmekeşin temelinde “bilgi noksanlığı”nın yattığı herkesin malumudur. Yaygın şekliyle bu “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” şeklinde ifade edilmektedir. Çünkü toplum, bilgiyi kitaplardan almamaktadır. Kulaktan dolma bilgilerle de ancak bu kadar olur...Demek ki, bugün bir çok problemimizi pratikte (fiilen) çözemeyişimizin sebebi, fikren çözemeyişimizdir. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, “problemler, fikren çözülmeden fiilen çözülemez.” Fikren çözebilmek için de önce, o konuda doğru bilgi sahibi olmak şarttır. Doğru bilgi sahibi olmanın en emin vasıtası ise şüphesiz kitaplardır. O halde bizim kaçınılmaz olarak müracaat etmek zorunda olduğumuz yegane adres kitaplardır. Öyleyse, yapılacak şey, toplumu, kendisine her konuda doğru bilgiler verecek kitaplarla buluşturmak ve mevcut keşmekeşin ve kafa karışıklığının önüne geçmektir.
Peki, toplumu aydınlatması, topluma doğru bilgi vermesi gereken kitaplar, toplumun kafasının daha fazla karışmasına sebep olur ve onları yanlış bilgilendirirse ne olur? Ne yazık ki, günümüzde aynı zamanda böyle bir durumla da karşı karşıyayız. Konuyla hiç ilgisi olmayan ve bu konuda yeterli bilgisi de olmayan insanların yazdığı bazı kitaplar, toplumun kafasının daha fazla karışmasına sebep olmaktadır. Maalesef, tenkit yapılmadığı için herkes kendi yanlışı ile kalmakta, toplum, “ben tamamlandım” deyip okuma ihtiyacı duymayan(!) “süslü tükenmişler”e dönüşmektedir. Bunun en önemli sebebi biraz da, bu insanların “yazar olmadan önce iyi bir okuyucu olmak gerektiğini” bir türlü kavrayamamış olmalarıdır…
Sonuç olarak; toplum olarak hayatımızda bir “denklem” kurabilmenin, “önce bilgi sahibi olmak” dışında bir seçeneği olmadığına ve herhangi bir konu hakkında “kalıcı” ve “doğru” bilgi sahibi olmanın da yazılı literatüre başvurmak dışında bir yolu olmadığına göre, gazetelerde, televizyonlarda, dergiler de, “toplumu kitapla buluşturma”yı kendine ciddi olarak hedef edinen programlar/yayınlar yapılmalı, projeler üretilmelidir…

Hiç yorum yok: